30 Aralık 2012 Pazar

KIRMIZININ   HİKMETİ

Kırmızı rengi Türkler için her dönem önemli olmuş bir renk. 
Orta Asya'da geçen günlerimizde olduğu kadar bugün de törenlerimizde bilinçli veya bilinçsiz çokça kırmızıyı kullanıyoruz.
Kırmızı Türkler için ilahi ve kutsal bir renktir. Kullanan kişiden kötü ruhları uzak tuttuğuna inanılırmış. Noel Baba'nın kırmızı giymesi de aslında bununla ilgili.
12 Hayvanlı Türk takvimi bugün kullandığımız takvime yakın bir takvimdir. Türkler de her topluluk gibi o zamanlar yeni yılı ziyafetlerle karşılarlarmış. Ziyafetin verildiği yerde ateşler yakılır mış, şamanlar(kamlar) ilahiler söylermiş ve ziyafet alanında kocaman bir çam ağacı olurmuş. Çam ağacı Türklerde yaprakların her dem yeşil kalması nedeniyle sonsuzluğu ve ebediyeti temsil eder.
Yeni yıla girerlerken kırmızılar giymeye de özen gösterirlermiş.
Bütün bunlardan başka Türklerde eskiden gelinlikler de kırmızıymış.
Babanın kızının beline bağladığı kırmızı kuşak da aslında kızı kötü ruhlardan korumak için, bekareti temsil etmez.
Zaten Türkler öteden beri kadınlara saygı duyan bir toplum olmuştur. İslamiyeti Araplar gibi yaşama özentiliği yüzünden geldiğimiz nokta bu kadar vahim. Çünkü İslamı doğru bir şekilde incelediğinizde Müslümanlığın da kadını ve erkeği eşit tuttuğunu görürüz. 
Osmanlı İmparatorluğu zamanından kalan ve müzelerde saklanan eşyalarda da kırmızının ağırlığı gerçektir. Osmanlı rengarenk ve bu kadar hareketli, heyecanlı, sıcakkanlıyken bugünlerde kendini Osmanlı'nın torunu olarak gören buz gibi, sadeliğe meraklı insanları anlayamıyorum.
Türk olduğumu kanımda, içimde hissedebiliyorum. Kendimi diğer milletlerden üstün görmüyorum, ama aşağı da değilim. Türk olmanın getirdiği özelliklerimizle gurur duymamız gerektiğine inanıyorum. 
Türklüğümüz ve Türkiye'yle ilgili anlayamadığım bir şey de okçuluk alanındaki zayıflığımız... Sanki ıslıklı okları ceddimiz icat etmedi :) 
Her şey bir yana kırmızı rengiyle olan alakamızı kanıtlayan en önemli şey ise Bayrağımızdır bence.

29 Aralık 2012 Cumartesi

THE  LEFTOVERS

Şuan biraz boğazıma sözcükler takılmış gibi hissediyorum.
Özlemek böyle olmuyordu. Bundan eminim.Çünkü özlemeyi çok iyi biliyorum.
'The Story' şarkısını dinliyorum. Sara Ramirez'den ama. 
Bu şarkıyı gözlerinin içine bakarak söyleyebileceğim birine aşık olmayı diliyorum.
Çünkü şuan aşık değilim kimseye. Aklımda, kalbimde var birileri. Fakat izin vermiyorum kendime. Aşık olmama izin vermiyorum. Bu bir koruma psikolojisi. Kendini koruma. Olmaz diyorum kendime. Çok üzülürüm diye korkuyorum. Acı çekmemek için sözcükleri boğazımda biriktiriyorum. Ne kendime ne de söylemek istediklerime bir şey demiyorum. Yalnızca gülümsüyorum ve mutluluğu başka sokaklarda, başka mahallelerde arıyorum.

Ben bir geride kalanım. Herkes gitti bir yerlere. Ben kaldım.
Burada mutlu olmanın yollarını buluyorum. Ama yavaş yavaş aramaktan, gidenleri unutmaya ve mutlu olmaya çabalamaktan yorulmaya başladım.
Gün içinde rahatlıkla gülümseyebilmek için, yataktan kalkınca alıştırma yapıyorum. Çünkü yüzüm gülümsemeyi unutuyor ve ani zoraki gülümsemeler ağzımın kenarındaki kasları acıtıyor. Sabah ayna karşısında,metroda, otobüste yapılan alıştırmalar sayesinde en azından o acıdan kurtuluyorum.

Ben bir geride kalanım. Herkes gidecek bir yerler buluyor. Herkes bir yol buluyor. Herkes büyüyor. Ben ise buradayım. Liseden mezun olduğum yaşımda, burada böylece sıkışmış, kocalmaya alışıyorum.

Bursa, 2012

28 Aralık 2012 Cuma

SAGU 

Ölüm insana sevgiyi hatırlatır
kalbinin altına sakladığı tüm isimler
ortaya saçılır birden

Kalbimin
tüylü, sıcak, pembe, şeker kokulu kısmına
dokunmasına izin vermediğim ellere
öylesine dokunurum

Ölüm insana yarım kalanları hatırlatır
kalbimin altına süpürdüğüm tüm sevgiler
ortaya dökülür birden

Ölüm unutulana kadar geçen sürede
ben de yas tutuyorum kendimce;
kalbimin altına süpürdüğüm tüm isimleri
özgürce seviyorum.

Çanakkale,2008

Bursa ve Ben

Güneşli bir günde
Ama güneş artık ısıtmazken
Güzel bir günde
Ama eylül, eylül gibi değilken
Islak, rüzgarlı, belki mutlu
Meltemli bir Çanakkale akşamüstü değilken;

Hiçbir şey değilken işte!
'Her şey' diye bir şey kalmamışken

Ağzımda uyku tadı yokken,
Şekerle karışık kokular gelmezken,
Her şey renksiz, 'acı yeşil'ken,
Ben yine mutsuzken,
Bursa'daydım ben.

Eylül,2009

14 Aralık 2012 Cuma

MAVİ  KUŞ'UN  JULIETTE'İ

Yeşil gözlerin, tamamen yeşil olamayan gözlerin,
bana bir hamakta uyumak istediğimi hatırlatıyor.

Aslında her an uyumak istiyormuşum da 
ama yalnızca gözlerini gördüğümde hatırlıyormuşum gibi.
Artık göremediğim gözlerini.
Ve sanırım uyumak istediğim yerin bir hamak olmadığını da biliyorum.

Toprak kokusu sinmiş yeşil gözlerin
bana sadece orada olduğum için bakarlardı.
Bana sadece nezaketen gülümseyen dudakların gibi.
Önemsemeden, öylesine, kibar biri olduğundan
bana arkadaşım dediğin gibi.

Seni mavi ışıkların altında gördüm,

beyaz bulutlar tepende gezinirken,
Samanyolu Galaksi'si seni sarmışken,
yağmurla ıslanırken.

Sıkıldığında suratının aldığı şekli,
utandığında hangi kırmızı kapladıysa seni,

eğlendiğinde senden bağımsız hareket eden kahkahanı,
veda ederken beni kucakladığında dokunduğum saçlarının kokusunu,
düşünürken gözlerinin arkasına saklandığı buğuyu sevdim.

Kim olduğunu kimsenin bilmediği,

gözlerine sonbahar değmiş,
gülümsemesine ilkbahar sinmiş,
mavi kalpli Juliette;
seni sevdim.
Birini sevebileceğimi bilmezdim.

Bursa

11 Aralık 2012 Salı

LOVE IS ANTERIOR TO LIFE
POSTERIOR TO DEATH
INITIAL OF CREATION
AND THE EXPONENT OF BREATH

- Emily Dickinson
THE ONLY REAL VOYAGE
OF DISCOVERY CONSISTS
NOT IN SEEKING NEW
LANDSCAPES, BUT IN HAVING
NEW EYES.
                                      -Marcel Proust
You want three wishes:
One to fly to heaven
One to swim like fishes
You want never bitter
And all delicious 
And all its blisses
You want one for true lover
With thousand kisses
You want soft and gentle
And never vicious
And then one you're saving for a rainy day
If your lover ever
Takes her love away...

  • Ölümü düşündükçe bir yerlere kaçma isteğiyle dolan insanlar vardır. Ben onlardan değilim. Ölümden kaçmak, radyasyondan koşarak kaçmak gibidir. Kısacası, kaçamazsın.

İçimdeki Çığlığa Sus Demek

Günaha girdiğini bilen müslüman gibi
tedirginim.
Çünkü müslüman günah çıkaramaz.
Günlerdir, hatta yıllardır,kendini bilmez bir gözyaşıyım.

İçimde öldü bir şeyler, hissediyorum.

Bu kasvet yeni değil.
Aşka inanmayalı mı böyleyim, 
yoksa iyi adamların kaybettiğini öğrendiğimden beri mi?

Bir seneden fazla oldu elimden kalemi bırakalı.

Her şey daha kötü.
Hani kan oturur, kesersin orayı.
Pis kan akar. Simsiyahtır. Hastadır o kan.
İşte kalemi bırakmak,
Pis kanın akmasına izin vermemek.
Belki o yüzden kendime öfkem.

Bir öykü yazmak var içimde,

nereye yol alacağını bilmeyen
bir coşku var.
Koyversem sabaha kadar ağlatacak
terkedilmişliğim var.
İçimde kendimden başka 
bir ben daha var.

Gözümün içine bakıp

konuşmadan ben, anlar mısın beni? 
Avuçlarımda sen varsın.
Hiç kavuşmadan da zordu ama 
hiç kavuşmayacak olmak, üstelik 
bunu bilmek, daha zor.

Sen bilmiyorken seni seviyorum ya 

sanki gizlice odana girip 
dolaplarını karıştırıyormuşum gibi.
OMNIA  IN  NUMERIS  SITA  SUNT.

=> Her şey sayılarda gizlidir.
TOLLE  NUMENIM  OMRIBUS  REBUS  ET  OMNIA  PEREUNT.

=> Bütün her şeyden sayıları çıkarın, hepsi de nasıl mahvolacak. -Sevillalı Isidore