19 Mart 2013 Salı

Biraderime Açık Mektup

                                                                                   M.Çağatay'a

İlk anı hatırlıyorum
Aynı havayı soluduğumuz ilk anı
Yüreğime doğan güneşi
İçimi ısıtan, eciş bücüş, küçücük ellerini

İlk kime doğru yürüdün
İnan hatırlamıyorum
Ama bana attığın her adımda 
İlkbahara daha da yaklaşıyorum

İlk ne zaman adımı söyledin
İnan anımsamıyorum
Ama bana her anlatışında bir şeyleri
Anlatışına, kelimeleri seçişine hayranlıkla bakıp
Bana benzediğini düşünmekten kendimi alamıyorum

İlk ne zaman alıştım Bursa'ya 
İnan ki bilmiyorum
Ama her yediğimi, içtiğimi, gezdiğimi, gördüğümü
Seninle paylaşmamaya alışamıyorum

Özlemek ne kadar hafif bir kelime
Adeta bir kaz tüyü
Seni düşündüğümde sanki
Sekiz milyon kaz oturuyor yüreğime
Gerisini sen hesap et işte

İlk anı hatırlıyorum
Elimde valizimle eve döndüğüm ilk anı

Ne zaman bu kadar büyüdük
İnan anlayamıyorum
Sen artık genç bir adam olmuştun
Ben ise genç bir kızdım bir süredir

Ama aradan geçen bir kaç yıl
Neyi değiştirebilir?
Yine sabahlarız
Yine oyun başından kalkamayız
Yine salıncakta sallanırız
Yine bir yasak deleriz
Ve ben sana kocaman bir sarılış sarılırım
Bırakmamacasına
Yine 'ikibiz' oluruz.

                                                                                    -Bursa

15 Mart 2013 Cuma

Kendine İyi Bak

     

        Yanından geçtiğimiz ağaçları duydun mu?
        Hışırdayarak konuşur onlar
        Genelde bilgece şeyler söylerler
        Fakat bugün
        Yaşlarına yakışmayan bir pervasızlıkla
        Dallarını birbirine dokundurup hışırdadılar
        Bu ağaç dilinde;
        "Ona sarıl ve hiç bırakma" anlamına gelir

        Sana sarıldım
        Bir insanın bir insana
        Asla
        Duyamayacağını sandığım
        Koyu ve bir o kadar ışıl ışıl şefkatle

        Ama seni burada
        Kollarımın arasında
        Yüreğimin ortasında
        Sonsuza kadar tutamazdım

        Bu yalnızca bir 'Kendine İyi Bak' sarılmasıydı

        Sen bir deniz fenerisin bir çok açıdan
        Ben hiçbir zaman bencil biri olmadım
        Sadece beni aydınlatmanı istemek
        Su katılmamış ahmaklıktan öteye gitmezdi

        Sen gittikten sonra
        Böyle hışırdadım ağaçlara.

        Lodos, tatlı ve ılık lodos,
        Bana saçlarının kokusunu getiren
        Aklımı alıp sana götüren Lodos...

        Lodos sanırım bir kaç gün daha
        Burada kalacak
        Pek bir şey söylemiyor
        Ama galiba halimi beğenmiyor
        Esişinden anladığım
        İyi olduğumu anlamadan gitmeyecek

        Ne yapayım?
        Rüzgara da yalan söylenmiyor

        -Bursa

Ben Öldükten Sonra

Ben öldükten sonra insanlar ne anlatırlar arkamdan acaba diye düşünüyordum.
Posterlerimden ve duvarlarıma yapıştırdığım küçük resimlerden bahsederler mi?
Ayakkabı kutusunda sakladığım 'Gereksizlik Hazinem'den?
Bayılarak İstanbul'dan aldığım ama hiç giymediğim yine de odamın baş köşesinde duran kalın, kahverengi şapkamdan?
Gereksizlik Hazinemdeki her parçanın bir hikayesi var. O parçaları görünce hikayelerimdeki insanlar o hikayeleri hatırlar mı? Bence hatırlamazlar.
Mesela en sevdiğim oyuncak Balkabağı Adam. Onun ismi bir kez olsun geçmeli. Sonra CNBC-E dergisi kapak koleksiyonumu birileri saklasın ve yeni kapaklar eklesin. Mesela Gedik bunu yapabilir. CNBC-E dergilerinden çıkan promosyonlarım da var. Gedik bu geleneği de sen sürdür bebeğim :)
Buffy çizgi roman serim.İlk dördü Abıl'ın hediyesi. Yenileri de çıkıyor. Red Kit çizgi romanlarım da var tabi. Zamanla hepsini tamamlamak istiyorum. Yeğenim sen de bu işi yaparsın bence.

Harry Potter kitaplarım, Galata Kulesi'ne hayranlığım. The Beatles ve The Cranberries var bir de. Bunlardan bahseder mi beni tanıyanlar?
Manasız şiirlerimden bahsetsin birileri. Biri "Asla yatağını düzeltmezdi" desin. Biri "Doctor Who" ya bayılırdı desin. En çok Böyle Bir Kara Sevda ve Tell Him şarkılarını mırıldandığımdan bahsedilsin.
Biri şunu desin, "Hayatta en çok yeğenini severdi. Ama kuzenlerini de kendi çocuklarıymış gibi severdi. Hiçbirini diğerinden ayırmazdı." desin. 

Birisi, hiç çift küpe kullanmadığımı ve bütün tırnaklarıma aynı renk oje sürmeyi saçma bulduğumdan bahsetsin.
Şimdilik bu kadar sanırım. Ve elbette dostum Elma, hayatımda bir kez yalnızca bir kez korkaklık edip, ruh ikizimi bulduğum halde gidip onunla konuşacak cesareti bulamadığımı söyle. Şiirlerimi falan yazdığım defterlerimi de bölüşün işte aranızda.
     Bazen aklımın başka bir gezegende takıldığını hissederim. Bu da o bazenlerden biri.
     Hiç Marilyn Monroe ve Türkan Şoray'ın resimlerini yan yana koyup baktın mı? Ben baktım. İkisinin ortak özelliği ne biliyor musun? Dudaklarının kenarlarında bir alamet olması (yani ben). Ben bu alametlerin birer Allah vergisi birer 'çip' olduklarını düşünüyorum. Sanırım onların 'güzellik çipi' dudaklarının kenarında.